30 Aralık 2016 Cuma
Dizel mi , Benzinli mi ?
Dizel mi , Benzinli mi ?
Ülkemizin enerji fakiri ülkeler arasında yer alması otomotiv teknolojisinde büyük ölçüde dışa bağımlı oluşumuz ve buna mukabil akaryakıt maliyetlerinin yüksek olması günümüz bireysel ulaşım sisteminin bir parçası otomobillerin satış politikalarını ve tüketicilerin satış davranışlarını etkilemekte olan önemli bir unsur olarak karşımıza çıkıyor.
Yeni araç satın alacak kullanıcıların en büyük sorularından biri olan dizel mi, benzinli mi çelişkisinin yanıtını Bosch yanıtlıyor.
Dizelin, aracını yoğun şekilde kullananlar için uygun olduğu, diğerlerinin ise benzinli bir otomobil seçmesi gerektiği tavsiye ediliyor. Sonuçta, dizel yakıtla çalışan bir otomobil, %25’e kadar daha az yakıt tüketirken benzinli otomobiller ise genellikle sahip olma maliyeti ve bakım/onarım masrafları açılarından daha ekonomik olduğu ifade ediliyor.
Almanya’da, marka ve modele bağlı olarak, dizel yakıtla çalışan bir otomobille yılda 15.000 Km’nin üzerinde yol kat edildiği takdirde, yapılan fazladan yatırımın karşılığı alınıyor. Karşılaştırılabilir modellerde benzinli ve dizel araçlarda göze çarpan en önemli fark, dizel aracı alırken benzinli araç ile arasında ki sahip olma maliyeti farkı. Araç ne kadar fazla yol kat ederse, dizel teknolojisi sayesinde yapılan yakıt tasarrufuyla ilk yatırımınızı geri kazanma süreniz o kadar kısalıyor.
Her iki motor tipinin de güçlü olduğu noktalar var. Kullanıcılar motor tipine karar verirken, 1 yılda kaç kilometre yol kat edeceklerinden daha fazlasını dikkate alınması gerekmekte. Her iki motor tipinin de farklı araç sınıflarında kendilerine özgü güçlü yönleri var. Modern bir benzinli motor, kompakt otomobilleri dahi verimli hale getirirken, gelişmiş bir dizel motor ise büyük bir steyşın vagonda tüketimi düşürüp, sürüş keyfini yükseltebilir.Diğer segmentlerde de benzer avantajlar bulunuyor. Her ne kadar modern benzinli güç aktarım organlarının cevap verme yeteneği bunların gösterişli spor arabalarda öne çıkmasına yardımcı oluyorsa da, dizel güç aktarım organlarının güçlü torku da bunları büyük SUV’ler için en iyisi yapıyor.
Şehiriçi agresif kullanımlarda dizelin tasarruf oranı yükselirken uzun yol seyahatlarinde bu skala benzinli otomobiller leyhine biraz daha daralıyor.Ancak belirtmek gerekir ki uzun yol seyahatlarinde de yüksek hızlarda seyredildiği taktirde benzinli araçlar yine yakıt sarfiyatında kullanıcının cebini yakıyor.
Ancak genel anlamda bakıldığında eğer bütçe sıkıntınız yok ise ve yakıt maliyetinden çekinmiyorsanız kesinlikle benzinli,turbo beslemeli ve yüksek hacimli bir motora sahip araç almanız size gerçek sürüş keyfini tattıracaktır.
23 Aralık 2016 Cuma
Aile
Son zamanlarda en yakın arkadaşlarımın evliliklerine tanıklık etmemle birlikte evlilik kavramı bayağı bir aklımı kurcaladı.Tabi yaşım gereği her ne kadar kendimi evliliğe yakın göremesemde bu işlerin net bir yaşa mukabil işleyen süreç olmadığını yakın çevremde tecrübe ettim.Bilhassa içinde bulunduğum sosyal çevre ve çevremdeki insanların ortalama yaş ekonomik düzey, eğitim vb. etkenler bir fikir edinmeme yardımcı oldu.Her ne kadar yine kendime dair planlarımın arasında evlilik fikrini henüz kabullenememiş olsamda eninde sonunda evlenip bir aile kurma niyetimi yadsıyamadığımı farkettim.Bununla birlikte kızlarımız arasında ‘ erkekler evlenmek istemez’ , ‘erkekler evliliği yük olarak görür’ kanısına rastlamamla durumu biraz daha derinlemesine irdelemeye karar verdim.
Erkeğin evlilik teklifi etmesiyle başlayan süreç imzanın atılmasıyla sonlanıyor şeklinde düşünülebilir; ancak her şer o imzanın atılmasıyla başlar. Birbirini seven ve bir ömrü beraber geçirme kararı alan taraflar bundan sonra hayata iki kişi olarak devam edecekler ve tüm zorluklara birlikte göğüs gerecekler ya da güzel günleri de birlikte yaşayacaklardır.
Evlilik biz erkeklerin hayatını kolaylaştırır .Kadınların sandığının aksine erkekler evliliği omuzlarında bir yük olarak görmezler. Aksine, evlilik erkeklerin hayatını bir bakıma kolaylaştırır. Evde sıcak yemekleri vardır ve kendileriyle ilgilenen sevgi dolu bir eşleri… Dolayısıyla kadınların evliliği, erkekleri esir eden bir kurum olarak görmeleri yersizdir. Eğer evlilik erkek için bir son olsaydı hiçbir erkeğin evlenmek istemezdi.
Erkekler için evlilik yalındır. Kadınlar ise olaya daha farklı bakarlar. Örneğin erkek, evliliğin flört döneminden ya da nişanlılık döneminden farklı olduğunu kadınlardan daha çabuk algılar. Kadın ise eşinden her zaman sevgilisi olarak kalmasını, ona sürprizler yapmasını bekler. Halbuki erkek, evliliğe giden süreçte yalnızca ona öğretilenleri yapar ve dolayısıyla müstakbel eşini prenses gibi hissettirir. Kadınlar da bu durumun hep aynı şekilde süreceğini sanarlar ve evliliğin tam olarak ne demek olduğunu anlayana kadar aynı ilgiliyi eşlerinden beklerler.
Erkekler evlenmeye karar verdiklerinde durumun ciddiyetinin tamamen farkındalardır. Evlenmek için bir sürü masraf yaparlar ve sevdikleri kadınla bir düzen kurmaya çalışırlar. Dolayısıyla bu kadar emeğin boşa çıkmasını istemez ve ikisinin de mutlulukları için aile kurumunu ellerinden geldiğince korurlar. Kısacası, sanılanın aksine erkekler her zaman için mutlu bir yuvaya ve sevgi dolu bir eşe ihtiyaç duyarlar.
16 Aralık 2016 Cuma
Sevgi
Derler ki: ilk insan 4 kolu 4 bacağı olan, yarısı dişi vücudu yarısı erkek vücudu, iki kafadan oluşan bir varlıkmış. Androgynos derlermiş bu canlıya. Androgynoslar göğe tırmanmaya, tanrılara karşı koymaya yeltenmişler. Bunun üzerine Zeus ve diğer tanrılar görüşmüşler fakat ne yapacaklarını pek bilememişler. İlk önce insan neslini bir yıldırımla yok etmeyi düşünmüşler fakat sonra insanların kendilerine sundukları kurbanlar hatırlarına gelince bu düşünceden vazgeçmişler. Zeus düşünmüş taşınmış en sonunda bir karara varmış. Demiş ki: ‘İkiye böleceğim onları. Böylelikle hadlerini bilsinler hem de iki ayak üstünde doğru düzgün yürüsünler. Eğer yine hadlerini bilmezlerse yeniden ikiye bölerim onları ve bu sefer tek ayak üstünde seke seke yürürler.’
Bu kararı verdikten sonra Zeus, karpuzu ikiye böler gibi tutmuş insanı ikiye bölmüş. Böylelikle ortaya bir bütünün iki yarısı olan iki insan çıkmış. Bu yüzdendir ki insan ömrü boyunca kaybettiği diğer yarısını arar, ne zaman onu bulsa (ya da bulduğunu sansa) yeniden bir bütün olma isteğiyle onu sımsıkı kucaklar, hayatı boyunca bırakmazmış.
İşte sevgiyi, mitoloji böyle açıklıyor. Sevgi, yaradılışımızdaki bütünlüğü aramak, arzulamaktır.
İçimizdeki yabancılıkları silip bizi birbirimize dost eden, bayramlarda, seyranlarda, toplantılarda, meydanlarda bizi toplayan enerji sevgiymiş meğer. Sevgidir acıyı tatlı, kötüyü iyi, çirkini güzel yapan, bizi birbirimize dost, sırdaş, arkadaş, sevgili yapan. Sevgidir hayat denizinde bize kaptanlık kılavuzluk yapan.
9 Aralık 2016 Cuma
Küçük Prens
Küçük Prens (Fransızca Le Petit Prince) Fransız yazar ve pilot Antoine de Saint-Exupéry'nin en ünlü romanı. 1943'te yayımlanmıştır. Roman New York'ta bir otel odasında yazılmıştır. Kitapta Exupéry'nin çizimleri de bulunur.
Basit bir çocuk kitabı gibi görünen ama aslında yaşam, sevgi ve aşk hakkında derin anlamlar içeren Küçük Prens'te bir çocuğun gözünden büyüklerin dünyası anlatılır. Sahra Çölü'ne düşen pilotun Küçük Prens'le karşılaşması ile başlayan kitapta Küçük Prens'in ağzından Saint-Exupéry, insanların hatalarını ve aptallıklarını, büyüdükleri zaman unuttukları basit çocuk bakışını vurgular.
Yazar, ‘Küçük Prens’e uçağıyla mecburi iniş yapmış olduğu bir çölde rastladığını anlatarak başlar. Onun kendisinden hemen bir koyun resmi çizmesini istediğini ekler. Ama Küçük Prens Saint-Exupery'nin karaladığı eskizlerden hiçbirini beğenmez. Motorunu tamir etmek telaşında olan Fransız pilot nihayet bir sandık resmeder ve hayvanın bunun içinde olduğunu söyler. Bedeni görünmeyen sanal koyun tam Küçük Prens'in arzuladığı gibidir.
Daha sonra Küçük Prens'in kendi gezegeninin, gezdiği diğer gezegenlerin ve gülünün hikâyesini okuruz.
Sonunda dünyadan biraz bezgin düşen Küçük Prens tekrar gezegenine dönmeye karar verdiğinde çölde tanıştığı zehirli yılana kendini sokturur:
‘Ayak bileği hizasında sarı bir kıvılcım çakar gibi oldu. Bir an durakaldı, bağırmadı. Bir ağaç gibi yavaştan düştü. Kumdan dolayı ses bile çıkmadı. Şimdi biraz teselli olmuş gibiyim. Tam değilse bile... Ama biliyorum gezegenine döndü çünkü gün ışıdığında vücudunu bulamadım. Ağır değildi... Ve geceleri yıldızları dinlemesini seviyorum. Sanki beş yüz milyon çıngırak...’ Mevcut olmayan bir koyun gerçeğinde başlayan ‘Küçük Prens’ yine mevcut olmayan bir vücut gerçeğinde noktalanır.
Kitapta Küçük Prens'in yaşadığı asteroidi (B612) bulan bir Türk astronomdur. Hatta bu astronom asteroidi uluslararası bir kongrede anlatır ama fesli kafası ve doğulu giysilerinden dolayı kimse onu dinlemez. Ama bir Türk diktatörün kıyafet devrimi yapıp herkesi Avrupalı gibi giyinmeye zorlamasından sonra aynı astronom bu defa modern kıyafetlerle kongreye katılır ve herkes ikna olur. Atatürk'ü eleştiren ve kıyafet devrimini eleştiren bu satırlar yüzünden uzun yıllar Türk okuyucusu kitabı sansürlü okudu. Yine bu yüzden kitap 2005 yılında ilköğretim öğrencilerine önerilmek üzere hazırlanmış olan 100 Temel Eser arasından çıkarıldı.
Dünya çapında çok okunan ve çok sevilen bu kitabın yazarı Saint Exupéry, kitabı yazdıktan altı yıl sonra Le Petit Prince adlı bir uçakla keşif uçuşu yaparken Akdeniz üzerinde kaybolur ve bir daha kendisinden haber alınamaz. Fransa'da çok sevilen Küçük Prens'in resmi 50 franklık banknotların üzerine basılmıştır.
2 Aralık 2016 Cuma
İngilizlerin Aile Yapısı
Geçtiğimiz yaz İngiltere’ye eğitim amaçlı bir seyahat gerçekleştirdim ve yaklaşık 6 ay gibi bir süre Birleşik Krallığın çeşitli ülke ve şehirlerinde yaşadım.Seyahatım boyunca İngiliz kültürüne ait en dikkatimi çeken ve gerçekten tuhaf gelen öğelerden biri de İngilizlerin aile yapıları oldu.İlk başlarda gerçekten içten içe yadsımış olsam da , daha sonra aile kültürlerini araştırmak , daha fazla sormak ve daha fazla öğrenmek istedim.Tabi bu süreçte İngiliz arkadaşlarım oldu ancak , nedendir bilinmez , genç insanlar toplumlarının aile yapısıyla pek alakadar değil.Yine de kültürlerini ve aile yapılarını anlamama yardımcı olacak arkadaşlarım olması beni şaşırtmadı çünkü , İngilizler , toplumsal önyargılarımızın aksine gayet sıcak , samimi insanlar.
Tipik bir İngiliz ailesi, anne-baba ve ortalama 2-3 çocuktan oluşuyor. Büyük ebeveynler (Büyükanne veya Büyükbaba) genel olarak eve sadece ziyaretçi olarak gelir, bunlar daha çok huzurevi veya kendi başlarına yaşamayı severler.
Türkiye'nin tam tersine, evlenmeden çocuk sahibi olan ve bir aile kuran çift sayısı çok yüksektir. Bir çok çift çocuk sahibi olduktan ve iyi anlaştıklarına inandıktan sonra evlenmeyi tercih eder.
Türkler gibi İngiliz ailelerinde de çok çocuklu olanlara sıkça raslamak mümkün. Hatta, çiftlerin ilk evliliklerinden olan çocukları da düşünülürse, bazı ailelerin 5-6 çocuklu olmaları söz konusu olabilir.
İngilizler, Türklere göre oldukça erken yatarlar ve erken kalkarlar. Saat 21.00 olduğunda onlar için uyku saati gelmiştir. Sabah 7 gibi tüm aile bireyleri ayaktadır.
Eğer İngiltere'de bir İngiliz aile ile birlikte yaşayacaksanız, yeni fikirleri, bir şeyleri daha değişik yapmayı, yeni alışkanlıklarla birlikte yaşanmayı gerektirecektir ki bunlar sizin kendi alışkanlıklarınızdan çok farklıdır. Ev sahibi ailenin, sizin adetlerinize ve alışkanlıklarınıza uymalarını beklememelisiniz. Bunun yerine sizin onlarınkine uymanız gerekir.
İngilizler iş disiplinine önem verirler ve daha ilk günden size büyük bir iş listesi verirler. Listenin kabarık olmasından endişelenmeyin, bu yapacağınız işin fazla olduğunu değil, yapmanız gerekenlerin detaylı açıklandığını gösterir. Listedeki işler sizin veya annenizin aslında hemen her gün yaptığı günlük olağan ev işleridir.
Aynı zamanda Au-Pair olarak yeni bir yaşam tarzının özellikleri olan olağandışı duygu ve düşünceleri muhakeme yapmak ve düşünmek için, kendinize ve yeni ailenize zaman vermeniz gerekir. Bu aşamada çare, aileyi değiştirmek ve sizin alışkanlıklarına uyan bir aile aramak değildir. Çare, sizin bu yaşam tarzına alışmanız için kendinize zaman tanımanızdır.
İngiliz kültüründe de aile işi kavramının büyük yeri vardır.Öyle ki ufak ve büyük aile şirketlerinin sayısı oldukça fazladır.Bunun en önemli nedenlerinden biri de orta ve küçük ölçekli şirketlerde üniversite okuma oranının sandığımız kadar yüksek olmamasından dolayı lise eğitimini tamamlayan bireylerin ailelerinin yanında çalışmasıdır.Fakat her ne olursa olsun hiçbir zaman disiplinden taviz vermezler.Kendi babaları , anneleri , kardeşleri , çocukları vs. farketmeksizin iş ciddiyeti en üst seviyededir.
Dürüst olmak gerekirse İngiliz aile kültürü bana pek çekici gelmedi.Aksine kimi zaman gereksiz kasıntılı aile içi resmiyet halleri aile bireylerini kendinden geçiriyor olsa gerek.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)